Ketosis’de miyim?

Ketojenik diyetimizde bir zaman geçti, keto gribini de atlattık ya da hiç yaşamadık; bir miktar kilo kaybı da oldu.

Şimdi aklımızda şu soru var: Acaba her şeyi doğru yaptım ve gerçekten de ketosis’de miyim?

Bu sorunun bir kısa cevabı, bir de uzun cevabı var.

Kısa cevap şu ki, yüksek ihtimalle evet. Fakat en küçük bir karb. ihlalinde (yeşil sebzeler de dahil) çıkıp bir süre sonra tekrar giriyor olacaksınız ve vücudunuz üretilen keton cisimlerini etkin şekilde kullanmayı tekrardan öğrenene kadar adaptasyon sürecek. Nitekim vücudunuz yıllardır ilk tercihi olarak kullandığı enerji sistemini bir gecede ansızın değiştirmez.

Bu kademeli bir süreçtir.

Yani temel enerji sistemi olarak glukoz yerine yağ asitlerini ve keton cisimlerini kullanmaya adapte olduğunuzda ve ketosis’de yeterince zaman geçirdiğinizde bunu zaten içten içe hissedeceksiniz – bileceksiniz.

Uzun cevap için ise kendinizde gözlemleyebileceğiniz bir kaç anahtar işaret şunlar:

  • Bol bol küçük tuvalete çıkmanız: Özellikle ilk 2 hafta adaptasyon aşamasında vücut dengesini bulana kadar sıvı kaybı yaşamanız gayet doğal. Bu sıvı kaybının aynı zamanda size ödemde ve tutulan genel su miktarında azalmaya bağlı hızlı bir incelme olarak dönmesi de bekleniyor.
  • Ağız kokusu: Nefesinizde bazen “meyvemsi” bir aseton kokusunun hissedilmesi.
  • İştah kontrolü: Açlığınızda ve atıştırma isteğinizde gözle görülür bir azalma ve porsiyonlarınızın küçülmesi- daha kolay doymanız ve daha geç acıkmanız. Canınızın artık şekerli şeyler çekmemeye başlaması.

Tebrikler, artık her iki saatte bir şekerli bişeyler -ara öğün- yemezseniz bayılacaksınız hissi diye bir şey yok.

  • Kendinizi gün boyu enerjik ve zinde hissetmeniz: Tükettiklerinizin içeriklerinden bağımsız olarak hissettiğiniz; oldukça dengeli – düzenli, dalgalanmalardan uzak yüksek bir enerji düzeyine sahip olmanız.
  • Zihinsel ve bilişsel fonksiyonlarda, özellikle de odaklanma yeteneğindeki artış: Genel bir “zihin açıklığı-berraklığı” ve kendini canlı hissetme durumu.

Eğer konuya biraz daha bilimsel – kanıta dayalı yaklaşmak istiyorsanız medikal ölçüm yöntemlerini incelediğim yazıma lütfen göz atın.

Beslenme ve Diyetetik Okumak?

Merhaba, Yks’nin açıklanması ile birlikte tercihler konusunda bolca soru almaya başladım, bu nedenle beslenme yazmayı düşünen geleceğin diyetisyen adayları için tecrübelerimi ve kişisel düşüncelerimi kısa da olsa paylaşmak istiyorum.

Tıpkı her meslekte olduğu gibi beslenmenin de açılan bölüm sayısı ve kontrolsüz kontenjan artışından ciddi anlamda olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Aynı zamanda bölümün tercih sıralamaları/taban puanları da abartılı seviyelerde gerilemiş durumda.

Bu da mezun sayısında ciddi bir artış ve sağlık alanında istenmeyen bir mesleki rekabet demek. Zaman içerisinde diyetisyenlere olan talep artmış olabilir ama o kadar çok mezun var ve meslek, ilgili-ilgisiz o kadar çok kişi tarafından yapılmakta ki iş imkanları konusunda oldukça kötü bir dönemdeyiz. İş İmkanları?

Açık konuşmak gerekirse yeni bir mezunun bir tanıdık-amca/dayı ilişkisi olmadan eli yüzü düzgün bir hastanede-tıp merkezinde rahatça iş bulabilmesi artık zor. Yani işe alımlar torpil gölgesinde, kariyer gelişimi de kısıtlı. Uzmanlaşma için formal bir yönlendirme mevcut değil. Devlet desteği yok, sağlık bakanlığı mesleği ya da diyetisyeni korumak adına pek etkin değil. “Standart” bir yeni mezun olarak kendi ofisinizi açmak ya da kaçak-göçek online diyet yapmak şu anki temel iş imkanları.

Peki ya Yurtdışı?

Diplomanız her ne kadar yurtdışında geçerli olsa da diyetetik çoğu ülkede saygın bir sağlık bilimi olduğu için sıkı kontrol altında; çalışabilmek için ek gereksinimler ve sertifikasyona ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani yurtdışında mesleğinizi hakkını vererek yapabilecek konuma gelmeniz oldukça zor-masraflı.

Hep kötü mü?

Kesinlikle değil. Diğer meslek gruplarına göre çalışma imkanı kısıtlı olmasına rağmen çalışma şartları oldukça kaliteli.

Eğer kendinizi düzenli olarak geliştirir ve işinizi severek yaparsanız kalabalıktan sıyrılmanız ve oldukça başarılı olmanız (ki burada başarının ne olduğunu da tanımlamak önemli, şaşırtıcı olmaz.

Alana gerçekten ilgiliyseniz; çalışma koşullarını gözden geçirmiş ve kendinizi o işi keyifle yapıyor olarak görüyorsanız; biyoloji, kimya bilimleri ile aranız iyiyse ve insan ilişkileriniz güçlü ise; okumayı, öğrenmeyi, dinlemeyi, bilgilendirmeyi seviyorsanız neden olmasın.